8 Nisan 2021 Perşembe

Nar Kırığı bir öykü

 

 


Sevgili Hanifi ile Antalya sokaklarında adalet peşinde koşarken telefonum çaldı. (Sokakta adalet mi aranırmış! demeyin, şehirlerarası asfaltta aranırsa, sokak aralarında da aranır diye düşündüm. Burası ayrı konu). 

-Üstad, sana iyi bir haber vereyim mi? diye başladı söze. 

*Geçenki flash heberin gibiyse kalsın, alıştım artık, inanmam" dedim. 

-Neymiş o geçenki haberim, hatırlamadım?" 

* "Soylu Rüyalar kitabının öykülerinden biri olan "Şeriatın Cartlak Yeşili" başlığından dolayı savcılık toplatma kararı almış demiştin ya? Tam da 15 temmuz sıcaklığını yaşarken? 

Bir kahkaha patlattı ki Adnan Gündüz Hocam:) "trolledim" der gibi. 

-Ha hatırladım, bu sefer şaka değil çok ciddi, hatta "yetmişlik" haber" dedi. 

*Yetmişlik kısmını anladım, o şirketten de... sen önemli haberden söz et. 

-Seni ünlü yaptım. 

*Hocam, ben ünlü olmak istemiyordum ki, zahmet etmişsin. 

-Neden? 

*Çünkü, ünlü olunca kırk yıllık karakter bir günde güme gidiyor, başka biri oluveriyorsunuz. Sizi herkes tanıyormuş gibi yapıyor, ama özünde kimse tanımıyor. Oysa amatör halimle çok mutluydum. Can ciğer dostum oluyordu karşılıksız, koşulsuz falan... Lütfen beni fabrika ayarlarıma geri döndürün. 

-Valla ok yaydan çıktı üstadım, sen artık kendini yeni duruma ayarla. 

* Eee, şimdi sıra geldi nasıl ünlü olduğuma. 

-Senin "Nar Kırığı" romanın var ya? 

*Biliyorum var. Bu kez de o mu toplatıldı yoksa:) 

"Yo, bu şaka değil dedim ya. İşte o kitabın Kültür Bakanlığı tarafından incelenmiş, edebi değeri onaylandığı için, benden 200 adet istediler, TC. kütüphanelerine dağıtacaklarını söylediler. Senin hakkında da bir özgeçmiş bilgisi istediler. Kitabın iyi de okunuyor. Bu ilgiyi görünce ben de merak ettim, kitabı bir daha dikkatlice okudum. Güzel yazıyorsun... 

*Bu iyi haber Hocam, şaka değilse inanırım. Böyle ün dostlar başına. Öz geçmişime yetmişliği dahil edecek misin?"

 -Yoo, adalet dağıttığını ekleyeceğim:) 19-20-21 Ekim kitap fuarına gel de yetmişlik dedelere taş çıkaralım dedi.

 *Tamam hocam, ibibikler öter ötmez ordayım.

28 Kasım 2018 Çarşamba

Nar Kırığı





Nar Kırığı



SUNUŞ

Bir köy vardı orda, burda ve şurda… Ormanlar, bağlar, bahçeler vardı yarı canlı.

Otlaklarda sığırlar, yaylalarda koyunlar… Üç mevsim ölüm uykusuna dalan çiçekler, renkler ve kokular.. İnsanlar vardı, rızıkları “tevekkel Allah”tan kalan. Astarı yüzünden “tuzlu” alınteri vardı.

“Günahsızlıklarının cezasını çeken” çocuklar ve onları doğuran analar, hatta doğuramayan “narlıklar”.

İş yaparken, uçkur yerinden beli açılan kadınlar, açığa sarkan budalalar, nar suyuna kanan salaklar...

Şehirler vardı ta uzaklarda; elektrik ışıkları ve dört mevsim değişmeyen renkleri vardı. Renklerin ardında grimsi, en az iki ve ikinin içinde türevleri olan hayatlar; hayatlara tutunan inançlar...

Anlamı içinde saklı özsözler, acımalı tavırlar, bıtıraklı argolar, kırılgan kınamalar, küflenmiş öfkeler ve usturuplu küfürler…

Daha iyisini anlamaya engeller vardı; bilgiye çalan icatlar, dudaktan dudağa köprüler yoktu.

***

Toprak, hayatın içinde “ekmek teknesi”, dışında “vadesi yetik” ölüm kucağı. Burada doğur(t)mak bilinçsiz refleksten ibaret.

Kazanda bum buruşuk hayatlar kaynar. Yürekler sancıyla karıncalı. Gülümsemek, mutluluğun üveyi. Çatlamış dudaklarla öpüşmek imkansız. Gitmek, “ya herro ya merro” hesabı. Kalmak işte öyle… Vedalar bir garip hüzün. Kaçış yolları zifiri karanlık.

Nefret yolcusunun ardından dökecek ne bir damla su, ne de damıtılmış özlem vardı. Kadınlar tarlaydı./Zehni Örer